Üniversiteler Neden Yeterince Talep Görmüyor?
Üniversitelerin lisans ve önlisans programlarındaki
kontenjanları son 8 yılda ikiye katlanmasına rağmen üniversite sınavlarına
katılan adayların sadece % 39,1’i bir örgün yükseköğretim programına
yerleşebiliyor. Yerleşen bu adayların da sadece %90,2’sinin bir yükseköğretim
programına kayıt yaptırdığını söyleyebiliriz. Özetle 1 milyon 924 bin adayın
679 bini üniversiteye kayıt yaptırırken, 1 milyon 245 bini ise ya yeniden
denemek için hazırlığa başlıyor ya da sistemden dışarı çıkıyor.
Üniversite kapısındaki yığılmaları engellemek amacıyla bir yükseköğretim politikası olarak son yıllarda kontenjanlar önemli ölçüde artırıldı. Bu artışlar gerek yeni açılan devlet ve vakıf üniversitelerine kontenjanlar verilerek, gerekse var olan programların kontenjanları yükseltilerek sağlandı.
Kontenjan artışları ile üniversite kapısında yığılmaların engellenmesi ve yıldan yıla sınava girecek aday sayısının azaltılması planlanıyordu. Belki artışın hızı bir miktar kesildi ama son yıllarda yaşanan tabloya baktığımızda beklenen amacın gerçekleştiğini söylemek yanıltıcı olacaktır. 2008 yılında liselerin 4 yıla çıkması ve az sayıda lisenin mezun vermesi ile birlikte sınava başvuran aday sayısındaki şiddetli artışın ateşi düşürülmesine rağmen son 5 yılda başvuruların yeniden 2 milyon psikolojik sınırına dayandığını görüyoruz. 2013 yılında bu rakam sınavsız geçiş yapacak adaylarla birlikte 1 milyon 925 bin olarak gerçekleşti. 4+4+4 eğitim sisteminin mezun vermeye başlayacağı yıldan itibaren ise bu artışın daha da büyük boyutlara ulaşacağını bekliyoruz.
Başvurulardaki hızlı yükselme baskısına ve kontenjanlardaki
büyük artışa rağmen okulların %100 kapasite ile eğitime başlayamamaları da
üniversiteye geçiş sisteminin sorgulanmasını gerektirecek bir realite olarak
karşımızda duruyor. 2006 yılında 402 binlik kontenjan varken 32 binlik bir boş
kontenjan kalmışken 798 bin kontenjanın olduğu 2013 yılında boş kontenjan
rakamının 118 bin 700’e çıkması da sistemin çelişkilerinden bir tanesi. Özetle
öğrenci var, bu öğrenciyi domine edecek okul var ama onları bir araya getirecek
sistem özürlü.
Üniversiteye girmeye çabalayan bu kitle, var olan bölümlere
neden itibar etmiyor? Neden gün geçtikçe daha çok kontenjan boş kalıyor? İşte
bu ve benzeri soruları YÖK, ÖSYM ve üniversitelerin iyi irdelemesi ve gerekli
çözümleri hemen üretmesi gerekiyor. Biz bunun sebeplerini ve gözlemlerimizi
birkaç başlık altında toplamaya çalıştık.
1)
Ortaöğretimde alınan eğitimin niteliği düşük
olduğu için önemli bir kitle barajlara takılıyor. 300 bine yakın aday YGS’de
140 barajına ve 500 bini aşkın aday ise yine YGS’de 180 barajına takılıyor.
Eğer kısa vadede ortaöğretim okullarında niteliği artıramıyorsanız o zaman bu
barajları gözden geçirmeniz gerekiyor.
2) Her ile bir üniversite ve o illerin ilçelerine
bir yüksekokul düşüncesi ile açılan üniversite, fakülte ve yüksekokullar
öğrenci zihnindeki üniversite algısını tam karşılamıyor. Akademik uzman sayısı
eksik, teknik donanımı yetersiz, fizyolojik, sosyal ve kültürel gereksinimleri
karşılamaktan yoksun yerlerdeki üniversiteler adaylar tarafından öncelikle
tercih edilmiyor. Bu üniversitelerin öğrenci zihnindeki algısını değiştirecek
düzenlemelerin ivedilikle yapılması gerekiyor.
3) Üniversitelerimizde verilen akademik mesleklerin
ülke gerçekliği ve değişen dünya düzeni ile uyumsuzlukları da adayların
tercihlerini önemli ölçüde belirliyor. Kariyer ve gelecek beklentisini
karşılamayan programlara adaylar puansız da olsa gitmek istemiyorlar. Bir
önceki yıl sıfır aday tarafından tercih edilen bir programın bir sonraki yıl
yeniden tercih kılavuzuna girmesi önemli çelişkilerden birisi. YÖK ve
üniversitelerin ülke gerçekliğini ve değişen dünya düzenini iyi okuyarak
adayların ilgisine mazhar olabilecek programları onların tercih alternatifleri
arasına almalarını sağlamaları gerekiyor.
4) Bir dönem adaylar tarafından ilgi gösterilen ve
talep edilen bir programın hemen her üniversitenin akademik programına girmesi
de önemli açmazlardan birisi. Ülkemizin yakın ve uzak gelecekteki iş ve
istihdam planına uygun olmayacak sayıda öğrenci kabul etmek hem adaylarda büyük
hayal kırıklıkları yaşatıyor, hem de nitelikli istihdam sorununu ülke daha
derinden yaşıyor.
5) Üniversite eğitimi dendiğinde ülkemizdeki
gençler lisans programlarını algı merkezlerine oturtup, önlisans programlarının
önemli bir bölümünü akademik eğitimin bir parçası olarak kabul etmiyorlar.
Mesleki eğitimin bir sorun olarak değerlendirilmesinde bu da en önemli etkiye
sahip olan konulardan birisi. Meslek yüksekokullarından mezun olan adayların
nitelikli iş ve istihdam sorunlarının bir an önce çözüme kavuşturulması
gerekiyor. Ayrıca mesleki sınavsız geçiş önlisans programlarının algısını
zayıflatan önemli etkenlerden birisi. Bu programlar kontenjanlarının önemli bir
bölümünü sınav sistemlerinin eleyerek savurduğu meslek liseli adaylarca dolduruyorlar.
Amaçsız, hedefsiz ve niteliksiz mezunlar da ne yazıkki çalışma hayatına hemen
adapte olamıyorlar.
6) Son yıllarda devlet üniversiteleri ile birlikte
vakıf üniversitelerinin de sisteme hızlı bir giriş yaptığını ve çok sayıda
kontenjanı öğrencilere açtıklarını görüyoruz. Bu üniversitelerin programları
daha ilgi gören programlar olmasına rağmen uygulanan ücret politikası adayların
tercih alternatiflerini azaltıyor. Yıllık 15 bin ile 40 bin TL arasında değişen
ücretleri nedeniyle gelir düzeyi orta ve orta altında olan adayların ilgisini
çekmiyor.
7) Merkezi sınav sistemleri 1982’den başlayarak hep
pansuman yöntemler ile öğrencileri bir üst okulla buluşturmaya çalışıyor.
Talebin yüksek arzın düşük olduğu yıllarda sistem işler gibi gözükmesine rağmen
arz ve talep arasındaki dengenin sağlanması ile birlikte sistemin arızalarının
gün yüzüne çıktığını görüyoruz. Bu sınav sistemi ve bu planlama ile 2014
yılında daha çok üniversitenin boş kalacağını öngörüyoruz. Hatta önümüzdeki
yıllarda bazı vakıf üniversitelerinin ekonomik krizler yaşayarak eğitim sürecini
aksatabileceğini söylemek hayalcilik olmayacaktır.
Kontenjan boşluklarının sebeplerine ilişkin daha pek çok
etkeni sıralayabiliriz. Bu durum ülke kaynaklarının israfıdır ve buna bir an
önce dur demek gerekiyor.
il yazınızı bulup okumak istemiştem ne konudda olduğunu merak ediyordum kolay gelsin:)
YanıtlaSil