Okul Seçerken Nelere Bakıyoruz?

Çağdaş uygarlık düzeyindeki toplumların belirgin en önemli özelliklerinden biri tercih hürriyetine sahip olmalarıdır. Bu tür toplumlarda çok geniş bir ürün ve hizmet yelpazesi göze çarpar ve o toplumdaki bireyler kendi istek ve beklentilerine en uygun olanları belirleyip tercihlerini o yönde kullanırlar. Bu aldığımız kıyafetten, kullandığımız parfüme, yediğimiz bisküviden, muayene olduğumuz hekime kadar pek çok alanı ve tercih hürriyetini kapsar.

Eğitim alanında da zamanla bu tercihlerin önem kazandığını görüyoruz. Küçük bir kasaba sakinlerine çok geniş bir okul yelpazesi sunulamadığı için belki veli ve öğrenciler orada bir tercih yapma lüksü ile karşı karşıya değilken, büyük metropollerde çok çeşitli öğretim kurumlarının olması bu seçimleri önemli kılıyor.

Veliler çocuklarının kariyer beklentilerine uygun rahat bir gelecek kazanabilmeleri için çocuklarının eğitim hizmetleri ile öne çıkmış, algısı güçlü, başarı düzeyi yüksek okullara gitmesini arzuluyor. Taki bu belirleyiciler okul öncesi kurumlarından itibaren veli ve öğrenci tercihlerini büyük ölçüde etkiliyor.

Kariyer basamakları için en önemli viraj olarak lise hayatının görülmesi aslında önemli yanılgılardan birisi. Şöyle bir gerçeklik de göze çarpıyor; Çocuğun eğitimi ilkokuldan itibaren sağlam bir temel üstüne bina edilirse bu çok daha iyi sonuçlar doğurur. Nispeten doğru bir yaklaşım. Temeli sağlam olan bir öğrencinin ileri düzeydeki okullarda da korelatif olarak başarılı olduğunu gösteren pek çok gözlem, sınav sonucu ve veri var.

İlkokul düzeyinde okul kurumsallığından önce nitelikli öğretmen algısına veliler daha çok yönelirken ortaokul ve lise düzeyinde nitelikli öğretmenle birlikte başarı geleneği oluşmuş okul algısı da öne çıkmaya başlıyor. Hakeza lise düzeyinde bu daha da kendini gösteriyor. Mezuniyeti sonrasında kariyer bakımından aslında hiçbir somut kazanımı olmayan liselere öğrenciler çok meşekkatli bir sınavdan geçerek girmeye çalışıyor olmalarının arkaplanında bu algı yatıyor.

Lise seçiminde ailelerin ve çocukların en çok yoğunlaştıkları işte bu algı ve öğrencinin kariyer yolculuğunu kesintisiz devam ettirebileceğine dair inançlar.

İkinci bir olgu ise liselerin erişim kolaylığı. Bunu lokasyon yakınlığı yaklaşımı olarak da tanımlayabiliriz. Korumacı bir aile yapısının en çok üzerinde durduğu kavramlardan birisi. Eve en yakın okul, en iyi okuldur. Biz çocuklarımızı evlendirip yuvasını kuruncaya ve iş sahibi yapıncaya kadar kendi elimizin değeceği mesafede olmasını arzulayan bir kültürün  evlatlarıyız. Hatta ataerkil aile yapımız iş ve evlilik yaşantısına dahi müdahil olabiliyor. Bu faktör de okul seçiminde kendini yoğunlukla hissettiriyor. Trafik yoğunluğunun yüksek ve yolda geçirilen zamanın uzun olduğu durumlarda bu yaklaşım aslında hiç de yabana atılacak bir yaklaşım değil.

Okul ve sınıftaki öğrenci sayıları da yine okul seçimini belirleyen etkenlerden birisi. Aileler çocuklarını özel hissedip, onların da kendilerini özel hissedecekleri daha az sayıda öğrenciyi barındıran okul ve sınıfları tercih ediyorlar. Belki okul kalabalık olsa da çocuğun sınıfındaki öğrenci sayısının 30’u geçmesi veliler tarafından istenmedik bir durum. Az sayıda öğrencinin olduğu sınıflarda daha birebir ilginin olacağı düşünülüyor.

Okulun teknolojik altyapısı, müfredatı gibi faktörler birinci dereceden etkili değil. Zira eğitim teknolojilerinin sistem içinde yeterli oranda öğretimi destekleyecek bir materyal olmadığı görüşü veliler arasında yaygın. Bir de müfredatın gerçek anlamda yaşam becerileri kazandırmaktan uzak olduğunu düşünen önemli bir kitle var ve bu nedenle müfredatın ne olduğu çok sorgulanmıyor. Daha çok bir üst okula hazırlık bağlamındaki müfredat ne ölçüde kazandırılıyor ona bakılıyor.

Okul seçiminde bir diğer etken anne-babanın dominant ihtiyaçlarında da yatıyor. Özellikle eğitimli anne babalar bu konuda kendilerinde bir yetkinlik görme eğiliminde. Kendi başarmayı arzu ettiği ama başaramadığı şeyleri çocuklarının başarmasını arzu eden bir kitle olduğu gibi, kendi başarmış olup çocuklarının da aynı başarıyı göstereceğine dair ölçüsüz beklentilere giren bir yaklaşım diye tanımlayabiliriz.

Okul seçimini bir sosyal statü göstergesi olarak kullanmak da yadsınamayacak etkenlerden birisi. Seçilen okul aileler arasındaki bu statü savaşlarının da bir tezahürü olabiliyor. Aynı zamanda bir kıyaslama verisi olması bakımından da önemli bir ayrıntı

Özellikle çalışan anne ve babalar evde olmadıkları süre içinde çocuklarının güvenli bir yerde olmasını da arzu ediyorlar ve bu nedenle tam gün eğitim veren, full mesaili okulları daha yoğunlukla tercih ediyorlar. Pilot uygulamalı okulların kontenjanını hemen doldurması ve kayıt için çok yoğun bir mesai harcama girişimi bunun bir sonucu.

Okul seçiminde uygulanan sınavın, elde edilen sıra ve puanların yani kısaca sistemin de çok önemli bir payı var. Çocuk eğer bir fen lisesini kazanacak puan elde etmişse tüm diğer faktörler gözardı edilerek puanımız boşa gitmesin diye çocuk oraya yerleştiriliyor. Bazen çocuğun ilgi, yetenek ve istekleri dahi dikkate alınmayabiliyor.

Çok belirleyici olmamakla birlikte gerek bilim olimpiyatları alanında gerekse, sosyal, kültürel ve sportif alanda başarısını kanıtlamış okullara teveccüh de yüksek olabiliyor. Bazı özel okullara ve yabancı uyruklu ya da azınlık okullarına yönelimde bu unsur ön plana çıkıyor. Bu okulların bir geleneğinin de olması tetikleyici unsurlardan birisi.

Orta ve alt gelir grubundaki bazı veliler için ise lise meslek hayatına kestirmeden ulaşılabilen bir yer olarak düşünülüp mesleki eğitim alanına çocuklar yönlendiriliyor. Bu yönlendirme yapılırken çocuğun tüm vasıfları gözardı edilmiyor elbette. Zaten üst düzey bir okula yerleşemeyeceği anlaşıldığında daha çok başvurulan bir tercih yöntemi. Bu seçimde de yine mesleki olarak zorlanmayacağı meslek alanlarına yönelim sıklaşıyor. Örneğin sağlık meslekler çok revaçta.

Okul seçimi ile ilgili değişkenleri sınırlamak mümkün değil. Daha pek çok etken var. Biz bu makalede bunlardan önemli gördüğümüz birkaç tanesini dile getirmeye çalıştık.

Herşeyden önemlisi tabi ki çocuğun ilgi, yetenek ve beklentileri ile kendisi hakkındaki algısı ve kariyer planları. Bu tercihin sadece anne baba tutumlarıyla yapılması son derece yanlış. Mutlaka çocuğun da karar sürecine dahil olması gerekiyor.

Zira en eğitimli anne babadan en eğitimsizine kadar hepimiz çocuklarımıza objektif bir gözle bakmayı beceremiyoruz. Zira “kargaya yavrusu hep şahin gibi görünüyor”. Üzgünüm ama hepimizin doğasında bu var…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üniversite Taban Puanları Belli Oldu, Taban Sıraları da Yaklaşık Hesapladık...

Üniversite tercihleri başladı, tüm adaylara bol şanslar...

An itibariyle YKS tercih dönemine yine merhaba dedik...