Sadece Ders Çalışarak Başarılı Olmazsınız...
2015 YGS sonuçlandı. Adayların büyük bölümü aslında kendini ağır
hasarlı hissediyor. Önceki yazılarımızda kısa da olsa bir hasar tespiti yapmış,
bundan nasıl çıkacağınızı çeşitli örneklerle dile getirmiştik.
Tam da LYS’ye başvuru sürecinin başladığı haftadayız. Artık YGS ile
kurduğunuz feodal ilişkiyi neticelendirip acilen LYS ile ilgili süreçlere
odaklanmanız gerekiyor. Barajı geçen aday sayısı dikkate alındığında geçen
yıldan bu yıla kayda değer bir değişiklik beklemiyoruz. Hatta LYS’ye başvuru
sayısında azalma dahi olabilir.
Başvuru yapacağınız LYS’ler ile ilgili kısa bir hatırlatma yapıp asıl
gündemimize dönmek istiyorum.
Şu an 5 farklı LYS başvurusu alınıyor. Bunlardan hangisi veya
hangilerine başvuru yapacağınızı belirleyen en temel kriter bu yıl tercih etmek
istediğiniz program veya programlar ve bunların hangi tür puanla öğrenci
aldıkları. Bu doğrultuda eğer sadece filoloji dallarını tercih edecek
değilseniz tüm diğer dallar için en az 2 LYS’ye birden başvuru yapmanız
gerekiyor. Hatta karar verememişseniz bu 3 veya 4 ayrı LYS’ye başvuruya kadar
çıkabiliyor.
Hesaplama sisteminin algoritmik özellikleri gereği her puanınızın
eksiksiz hesaplanabilmesi için de bu 4 LYS’ye hatta dil sınavını da katarsak 5
LYS’ye başvurmanızın yararlı olacağını söyleyebilirim. Hazırlık sisteminizde
bir değişikliğe gitmeden hedef puanınıza doğrudan katkısı olmayacak bu
sınavlarda tek yapmanız gereken 1-2 doğru yapabilecek kadar başarı göstermek.
Çünkü bu tek soru ile alternatif puanlarınızda 60-70 puanlık hamleyi bir anda
yapabileceksiniz.
Madem bu puan türünden seçim yapmayacaksam neden bu sınavlara gireyim
sorusunu duyar gibiyim. Çok yüksek puan alan ve kararı kesin olan aday için bu
soru doğru bir soru. Ancak henüz yeterlilikleri konusunda beklenen performansa
ulaşamamış, aynı zamanda tercih edeceği programla ilgili zihnen bir hazırlık
yapmamış kafası karışık öğrenci için hiç de anlamsız bir durum değil diğer
sınavlara katılma tavsiyesi. Bunu özellikle tercih sürecinde çok daha net
anlayacak ve keşke şu sınava girip 3-5 soru yapsaydım da TM puanım da makul
ölçülerde hesaplansaydı dememek için.
Bir diğer ayrıntı daha var. Bilindiği gibi YÖK bu yıl yatay geçiş
usullerinde bir değişikliğe gitti. Artık sınava girdiğiniz yıl tercih ettiğiniz
ve yerleştiğiniz bölüme mahkum değilsiniz. Eğitim sürecinin istediğiniz bir
yerinde hem okul, hem de bölüm değiştirebilme şansınız hep devam edecek. Bu
şansın devam etmesi de bu yıl gireceğiniz sınavdaki performansınıza bağlı.
Gelecekte böyle bir şans için yeşil ışık yakmak üzere çok sayıda LYS’ye
başvuruda bulunmanız yararlı olacak.
Bu kadar teknik bilgiden sonra şimdi hazırlık sürecinin çok da
konuşulmayıp, ihmal edilen bir süreci ile ilgili ana gündemimize dönelim.
Sınava hazırlık sürecinde sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere
ayıracağımız zaman ne ve nasıl olmalı?
Sınava yönelik hazırlık, sadece bilgi eksiğini giderme ve test çözme
ile gerçekleşen bir süreç değildir. Her adayın konu ve test çözümüne ayıracağı
zamanın yanında beslenme, dinlenme, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere de
zaman ayırması, bu sürecin daha sağlıklı ilerlemesini sağlayacaktır.
Ders dışı etkinlikleri zaman kaybı olarak düşünüp diğer tüm
etkinliklerden uzaklaşmaya çalışmak insani koşullardan uzaklaşmak anlamına gelir.
Başarının sırrı bu süreci birlikte yürütme becerisinde gizlidir.
Öğrenme; salt çalışma ile doğru orantılı bir süreç değildir. Genç
beyinlerin ders gibi soyut bilgilere odaklanması ve bu konsantrasyonu uzun süre
canlı tutması beklenemez. Öğrenciye canlılık
kazandıran, öğrenme sürecini kolaylaştıran, yorgunluğun verdiği olumsuz
etkileri minimize eden, ilgi ve merak uyandıran faaliyetler planlama içine ne
kadar çok serpiştirilirse kitap ve testin başına oturulan her zaman diliminde
daha çok mesafe katedilir.
Dinlenme süreci genellikle bir yere uzanıp hiçbir şey yapmamak olarak
algılanır. Oysa ders dışı etkinliklerde bu sürecin bir parçasıdır. Sinemaya
veya tiyatroya giden, arkadaşlarıyla ya da tanıdıklarıyla görüşen, yürüyüş veya
spor yapan genç, zihnen dinlenmiş sayılır ve bu etkinlikler sonunda gerçekleşen
öğrenmeler hem daha hızlı, hem de daha kalıcı olur.
Sosyal etkinlikten kastımız bilgisayar başına geçip sosyal paylaşım
sitelerine yorum yazıp beğeni göndermek, resim ve video paylaşmak değil. Bu tür
bir sosyalleşmeye de gencin mutlaka ihtiyacı var ama kontrolü elden bırakmamak koşuluyla.
Gençler web ortamında masaüstüne açılan ekranda o kadar yoğun bir uyarı
bombardımanına maruz kalır ki, zaman mefhumu ortadan kalkar ve otokontrol kaybolabilir.
Bu tür internet tabanlı programlar interaktif olduğu için kişi bilgisayarın
başından kalktığında da yazdığı bir mesajın cevabını ya da paylaştığı bir resme
yapılan yorumları sürekli merak ederek zihninde canlı tutabilir ve odaklanma
hep o yönde gerçekleşir. Bu da konsantrasyonun önündeki en büyük engeldir.
Günde 1 veya 2 saatlik bir internet bağımlılığı hoş görülse de bu süreyi
zamanla azaltıp bağımlılıktan kurtulmak en doğru olanıdır.
Teknolojinin gelişmesi ile birlikte öğrenen bireyi engelleyen
faktörlerin internet gibi zamanla değiştiğini görüyoruz. Televizyonu da bunlar
arasında sayabiliriz. Kaçırılmayan programlar, sürekli takip edilen diziler
zaman kaybettirici engelleyicilerdir. Sınav sürecinde internet ve sosyal
medyada olduğu gibi televizyon izleyiciliğinde de kontrolü elden bırakmamak
gerekir. Yüzlerce kanalın olduğu o sihirli ekranda mutlaka her öğrencinin
ilgisini çekecek bir program günün her saatinde yer alır. Bu nedenle bağımlı
bir TV izleyicisi olmak yerine kısa molalarda göz attığımız bir dinlendirici
gibi kullanmak gerekir televizyonu.
Sosyal ve kültürel etkinliklerinizin ders çalıştığınız ortamda değil,
bu ortamın dışında gerçekleşmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Odanızda
televizyonun ve bilgisayarın olması ve sizin dinlenme etkinliklerinizi bunlarla
geçiştiriyor olmanız bir bakımdan asosyal olduğunuzun da bir göstergesidir.
Sosyal iletişimin yüz yüze, temas içeren, duyduğumuz, hissettiğimiz bir
iletişim olması gerekir. Annenize gülümsemek, kardeşinize sarılıp dokunmak,
arkadaşlarınızla yorucu olmayan ufak bir gezinti sizi daha çok
dinlendirecektir.
Çocuğu sınava hazırlanan anne babalar genellikle bu süreci yönetirken
çocuğun ilgi ve yeteneklerine uygun faaliyetlere katılmasını zaman kaybı olarak
düşünüp sadece ders çalışarak ve test çözerek başarılı olacağı algısına
kapılabilirler. Oysa gerçeklik hiç de sanıldığı gibi değildir. Bir kulüp
faaliyeti ya da bir sportif etkinlik çocuğun alıcılarını daha da
kuvvetlendirir. Boş zamanlarında enstrüman çalma kursuna katılan genç, derse
dayalı yorgunluklarını çok kısa sürede giderebilir. Hangi uğraşının öğrenciyi
dinlendirebileceği onun ilgi, yetenek ve becerileriyle yakından ilişkilidir.
Çocuklarımızı mutlu eden, başarabilme duygusu yaratan uğraşılardan
onları uzak tutmamamız gerekir. Günlük yaşam planımız yaptıklarımızın dışında
yapamadığımız pek çok uğraşıyı da aslında rahatlıkla yapabilecek olduğumuzu
bize gösterecektir. Yeter ki neye, ne kadar zaman ayırmamız gerektiğini
bilelim.
Sosyal ve kültürel etkinliklere sınav sürecinde hiç zaman ayırmamak ne
kadar sakıncalıysa, gereğinden fazla zaman ayırıp yapılması gereken diğer
etkinlikleri ihmal etmek de o kadar sakıncalıdır. Bu süreci dengeli ve planlı
bir şekilde yürüten adaylar bekledikleri başarıyı daha kolay ve daha kısa
sürede yakalama becerisi gösterirler.
Sosyal bir varlık olduğunuzu asla unutmamalısınız. Bedeninizin gıdaya,
uykuya, dinlenmeye ne kadar ihtiyacı varsa bir uğraşı zenginliğine ve iletişim
kurmaya da o kadar ihtiyacı vardır.
Bu süreci her boyutu ile ihmal etmeden sürdürebilme başarısı gösteren
adayların hedeflerine daha kolay ulaştıklarını ve daha mutlu bir yaşam
sürdüklerini yıllardan beri gözlemlediğimizi hatırlatmak isterim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Mesajınız site moderasyonu tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.