Bir Sıra Çekmedir, Almış Başını Gidiyor...

2016 YGS tamamlandı ve 25 Mart tarihinden itibaren adaylar sonuçlarını ÖSYM'nin sonuç açıklama sisteminden görüntülemeye başladılar.

Adaylar sonuçlarla ilk karşılaştıklarında gelen puanlardan son derece memnun bir profil çiziyorlardı. Ancak sıralamaların puanlarla yakından uzaktan bir ilişkisi olmadığını görünce hayal kırıklığı tavan yaptı. "Lanet olsun böyle YGS'ye" diyenlerle karşılaşmadık değil.

YGS ve LYS gibi merkezi sınavların aslında puandan çok bir sıralama sınavı olması da yaşanan hayal kırıklıklarının üzerine tuz biber ekti. İklim bir anda Akdenizi terkedip, umutsuzluğa, keyifsizliğe dönüştü. Buz kesti adeta.

Sonuçlar açıklandıktan hemen sonra yaptığımız ilk değerlendirmede bunun neden böyle olduğunu dilimiz döndüğünce izah etmeye çalışmıştık. Ne kadar anlaşılır izah ettiysek artık hala izah bekleyen büyük bir kitle var.

Adaylar da haklı olarak "madem puanla üniversiteye yerleşiyoruz abi. Sıralar kim oluyor da bizi böyle hunharca etkiliyor?" demeye başladılar. Kısaca başarılı olduklarını düşündükleri veri üzerinden sınavın sonucunu olumlama yani sinekten yağ çıkarma eğilimine girdiler. Haklılar!

Peki! Neden puan değil de sıra?

Merkezi sınavlarda yerleştirme işlemi genel olarak "kontenjan" kavramı bina edilmiştir. ÖSYS kılavuzunda yer alan yaklaşık 24 bin programın (az uz değil yazıyla yirmi dört bin) toplam 900 bin civarında kontenjan barındırdığını düşündüğümüzde doğal olarak sınava giren 2,2 milyon adaydan 1,3 milyonunun bir programa yerleşememe riski var. Fizik kuralı gibi! Fizik burada da karşınıza çıktı iyi mi...

Somutlaştıralım!

Bir stadyumda maç izleyeceksiniz. (Kızlar bir konser olarak da düşünebilirler mevzuyu.) Federasyon hani gelmeyenler de olur diye fazladan 1,3 milyon bilet satmış olsun. Yani satılan toplam bilet sayısı 2,2 Milyon. Ancak stadyumun oturma kapasitesi ise 900 bin. (Sağlam stadmış.) Brezilya'nın dünyaca ünlü Maracana Stadı'nın 6 katı büyüklüğünde ama bilet satılan tüm taraftarları alacak kadar büyük değil malesef.

Kim erken gelirse o oturacak. (Ankaralılar bilir, EGO kuralı yani erken gelen oturur.) Diğer bir ifade ile sırası önde olan giriş tünelindeki uzun kuyruğun önlerinde yer alacak. 900 Bin kişi stada yerleştiği an kapılar kapanacak. Sonradan sürece dahil olan (kuyruğun ortası ve arkasında kalan) taraftarın stada girme şansı çok düşük hatta yok gibi.

Giren son adayın bilet numarasına baktığımızda geride kalan tüm diğer adayların bilet numarasından daha iyi noktada olduğunu göreceksiniz. Bilet sıra no aslında adayın sınavdaki sırası.

"Hocam biz 900 binden daha arka sıradayız bittik mi? Bu mu yani!" diyenleri duyar gibiyim. Durun az. Sabır! Onlar bir alt paragrafta...

Bilet sırası itibariyle girme şansı olan ama sahayı iyi yerden göremeyeceğini düşünenler de bu taraftar grubu arasında. Bunlar kazanabilecek olmasına rağmen yerleşeceği bölümden memnun olmayacak olanlar. Kısaca biz buna mesleki terminolojide "mezuna kalma sendromu" adını veriyoruz. "Kazanabilirim ama kale arkasında izlemek keyif vermiyor, gidip TV'den izleyeyim" diyenler. Kafasına koymuş bi kere mezuna kalmayı. (Sizi seneye de göreceğim, müfredat değiştiğinde bu arada...)

İşte sıralamanın ne menem bir şey olduğu ve ne işe yaradığı kısaca karikatürize ettiğim duruma fazlasıyla benziyor.

Peki puan ne işe yaradı?

Puan, bu stada girişte her bir blokta oturan taraftarın koltuk numarası. 

Dışarıda kalanların da puanı var ama?

Var! Doğru, ama koltuk bu kadar! Olsa dükkan sizin... Seneye nasip, kısmet.

Kafalar daha karışmadı umarım...

Şimdi spor kompleksinden çıkıp tekrar sınav literatürüne dönelim.

YGS'de istenilen sıralar elde edilemedi, doğru. Ama bu iş henüz burada noktalanmış da değil. (Rehberlikçi ayarı değil yeminle...)

Geçen yıldan beri özellikle bir kavram öğrenci jargonuna tam oturdu; "Sıra çekmek!" (Ne demekse..!) (Sıra çekmek için çile çekmeye değer diye anlamsız bir saptama da yapayım bu arada...)

Nedir bu sıra çekmek?

YGS sonuçlarına göre sahada aldığınız pozisyonu, LYS ile yeniden şekillendirmek. Yani kısaca LYS sonucunuza göre stad giriş koridorunda yeni bir pozisyon almak. Daha da amiyane tabirle "kaynak yapmak". Kağıtların yeniden karıştırılıp, yeniden dağıtılması...

Sıranın çekmesi ilahi bir emir mi? Herkes sırasını iyi yere çekebiliyorsa kim daha kötü oluyor? Suriye'den mi aday getirip onların önüne geçeceğiz? Sorulması gereken bir soru, tam bir paradoks.

İşte bu sorunun cevabı aslında LYS'nin nasıl bir sınav olduğunu bilmenizde gizli.(Biliyoruz hocam, biliyoruz. YGS'de deneyimledik, gördük, çok iyi biliyoruz...) Hiç alakası yok!

LYS, YGS'ye göre çok daha az sayıda adayın katıldığı bir sınav. Yani 2,2 milyon adaydan sadece 800 ya da 900 bininin katılacağı bir sınav. Hadi bu sene artsın 1 milyon olsun, nolcak ki? (Barajı 1,6 milyon aday geçti diğerleri neden girmiyor diye soranlar! Bi susun bakim.)

Stad örneğinden devam edelim. Ben bu maça giremem deyip stadın çevresine gelip kuyruğa girmeyenleri dışarı çıkardığımızda kalan kısım aslında LYS'ye girecek olanlar. Umut bağlayanlar, beklentisi olanlar, bu maça mutlaka girmeliyim diyenler. Bu da 800-900 bin veya1 milyon civarı...

Bu kadar gençler...

Özetle daha hiç bir hamle yapmadan bir anda toplamda 1,4 milyon adayı elediğiniz bir süreç aslında LYS. Ringe havlu atanı çok olan bir sınav LYS.(İyiymiş bu...) Daha işin başında "sıra çekme"nin kaymağını yemeye başladınız vicdansızlar, hadi yine iyisiniz... İşte o, 1 milyondan daha kötü sırada olanlar nasıl oluyor da 200 -300 binlere falan giriyorlar sanıyorsunuz?

Hiç bir şey yapmadan. Sadece sınava katılma fikriyle. (Fikir gibi fikir...)

Sıra çekmenin bir diğer parametresi de YGS'nin ne idüğü belirsiz bir ortak sınav, LYS'lerin ise uzmanlık sınavları olması. (Hocam zor mu olacak kolay mı sen onu de bi hele?)  

LYS'lere tekil katılım 800-900 bin ama bazı sınavlara katılım 250-300 binde takılıp kalıyor. Hatta dil sınavında bu rakam 90 binlere kadar geriliyor. Katılımcı sayısındaki özelleşme nedeniyle de önemli bir kitleyi saf dışı bırakıyorsunuz. (Dilden sınava girmek varmış diye iç çekenler! O iş öyle değil...)

Örneğin YGS'de sizden daha iyi sırada olmasına rağmen sizin rakibiniz dahi olmayan binlerce aday var. Düşünün ilk 100 bindesiniz ve TM'cisiniz. Önünüzde 70/80 bin sayısalcı var. Sizin şansınızı zerre zora sokmayacak başarılı bir kitle... (Her sene de bu Sayısalcılar hep önde. Bu böyle giderse ülke sayısalcılar, sözelciler ve eşit ağırlıkçılar diye üç cepheye bölünecek en sonunda, korkarım...)

İşte bu iki parametreden sonra performanslar devreye giriyor. Kim daha iyi soru cevaplandırırsa, kim daha iyi bir psikoloji ile bu sınava hazırlanırsa iyi yollar alıyor, güzel mesafeler kat ediyor. (Çekiyor yani di mi hocam?)

LYS'de her bir dersin doğru yanıtı puanlarda çok daha radikal değişimler yaratabiliyor. 1 Soru fazladan yapınca 3 hatta 4 bin adayı arkanıza alabiliyorsunuz. Az da soru yok hani.

Umarım sıra çekmenin ne demek olduğunu, algoritmanın nasıl yürüdüğünü ve basit bir kaç kuralını bu yazdıklarımdan öğrenmişsinizdir. Geçmiş yıllarda çok somut örneklerle karşılaştık. Bunları sosyal mecralarda sürekli paylaşıyoruz. (Bir biz paylaşıyoruz bu arada rehberlik camiası yatıyor.) Aslında küçük hamlelerle büyük dokunuşlar yapılabileceğinizi görmeniz açısından bu tablolara gözünüz gibi bakmanız gerekiyor. YGS'de hangi sırada olan adayların LYS'lerde hangi sıralara ilerleyebildiğini göreceğiniz somut örnekler bunlar.

(Hocam nereden bakıyoruz bunlara..?)

Tüm bunları bilmek ve öğrenmek için bizi izlemeniz, takip etmeniz gerekiyor. Bu sınavı hep birlikte yoluna koyacağız gençler...

Siz kazanacaksınız, biz mutlu olacağız. Zira daha yaşanabilir bir ülkeyi daha eğitimli bir gençliğe emanet etmek arzusundayız. Size güveniyoruz...



Yorumlar

Yorum Gönder

Mesajınız site moderasyonu tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üniversite Taban Puanları Belli Oldu, Taban Sıraları da Yaklaşık Hesapladık...

Üniversite tercihleri başladı, tüm adaylara bol şanslar...

An itibariyle YKS tercih dönemine yine merhaba dedik...