YÖK Puan Barajlarını Kaldırdı, Sınav Süresini Uzattı

Yükseköğretim Kurulu yıllardır uygulanan baraj puan uygulamasına son verdi. Ayrıca TYT sınav süresini 30 dakika uzattığını yeni kılavuzda duyurdu. Bu değişikliklerin olası etkilerini sizler için kaleme aldık

SİSTEMİN İLK ÇIKIŞ NOKTASINDA ELEME MANTIĞI VARDI

Yükseköğretime Geçiş yarım asırdır merkezi sınavlarla yürütülmektedir. 1974’de başlayan merkezi sınavlar 1982 yılında ÖSYM’nin kurulması ile birlikte daha kurumsal bir hüviyete büründü ve her yıl talep artarak devam etti. 80 ve 90’lı yıllarda üniversite sayısı az, tahsis edilen kontenjan sayıları yetersiz, aday sayısı ise oransal olarak daha fazlaydı. Bu da sınav sisteminin bir eleme mantığı ile kurgulanmasını gerektiriyordu.  Bu elemeyi yapabilmenin en yegane yolu da bir takım barajlar belirlemekti. Bir nevi adaylar bu barajları geçerek tercih vizesi alabiliyorlardı. 

PUAN BARAJLARI TERCİH VİZESİ ALMAK İÇİN KULLANILAN BİR PARAMETREYDİ

Adaylar tercih vizesini alabilmek için belirlenen barajları ise 2 yıllıklar için soruların %12,5’ini, 4 yıllıklar için ise soruların %20’sini yaparak elde edebiliyorlardı. Sınavın zorluk kolaylık derecesine göre de bu oranlarda bazen artı veya eksi yönde 1 veya 2 dilimlik sapmalar yaşanabiliyordu. Sistem yıllarca bu orandaki başarıyı üniversiteli olabilmek için asgari başarı düzeyi (minimum yeterlilik) olarak niteledi ve uyguladı.

SIRALAMA BARAJLARI İKİNCİ BİR ELEME PARAMETRESİ OLDU

Yıllar içinde puan barajına ilave olarak bazı bölümlerin niteliğini artırmak amacıyla ikinci bir baraj olan sıralama barajı devreye girdi. Bu da yine ayrı bir eleme yöntemi olarak karşımıza çıktı. Tıp ve Hukuk ile başlayan sıralama barajları silsilesi, mühendislik, mimarlık, öğretmenlik, diş hekimliği ve eczacılık programlarını da kapsar hale getirildi. Gerek puan barajları gerekse sıralama barajları tercih sayılarını doğrudan etkileyen bir hal aldı. Örneğin 2021 yılında 2,6 milyon adayın 1 milyonu puan barajlarına, bir o kadarına yakını da sıralama barajlarına takıldı. 

ASGARİ BAŞARI, NİTELİĞİ ARTIRMADA YETERSİZ KALDI

Minimum yeterlilik bir başarı kriteri olarak sistemdeki yerini alsa da akademideki nitelik sorununu azaltmada fonksiyonel bir işleve ne yazık ki yeterince sahip olamadı. Soruların %12,5’i veya %20’sini yapabiliyor olmanın akademide niteliği ne ölçüde artırıp artırmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Her ne kadar minimum yeterlilik tercih hakkı sunsa da bu hakkı elde eden adayların sadece %60’lık bir diliminin her yıl tercih bildiriminde bulunduğunu belirtmek yanlış olmaz. Zaten kontenjan doluluk sorunu yaşamayan programların geneli minimum yeterlilikten daha üst düzey bir başarı gerektirmekteydi. Nitelik aslında oluşan arz talep dengesi ile kendi mecrasında yeniden oluştu. Salt barajların elbette bir belirleyiciliği olsa da niteliğe büyük katkı sağladığı bir şehir efsanesinden öte gitmeyecektir.

SİSTEM GENELDE GİRDİLERİ DENETLEDİ, ÇIKTILAR İHMAL EDİLDİ

Sistem şimdiye kadar denetimini hep girdiler üzerinden yapmaya çalıştı. Özellikle puan ve sıralama barajları girdi kontrolü olarak aktif rol oynadı. Akademinin çıktıları üzerinden somut ve kapsayıcı bir değerlendirme ne yazık ki yapılmadı. İş ve istihdam sürecine katılımda nitelikle birlikte kontenjan plansızlığının, ülke ihtiyaçlarına uygun program dağılımı oluşturamamanın , sınavın alana uygun adayı ölçme becerisindeki performans zaaflarının, kısaca plansızlığın ve programsızlığın etkisi dikkat çekti. Akademinin uygulamadan çok teorik ağırlıklı bir formasyonda ilerlemesinin de bunda katkısı oldu. Tüm yönleriyle değişim ve dönüşümde çağa ayak uydurmakta zorlandık. Sınav sistemlerini değiştirerek sistemin tüm arızalarını gidereceğimiz sanrısına kapıldık. Elimizi taşın altına koymadık da diyebiliriz. 

LİSEDEN MEZUN OLAN HER ADAY İÇİN AKADEMİDE 1 KONTENJAN AYRILDI

2010’lu yıllardan itibaren ülke genelinde kamu ve vakıf üniversitesi sayıları arttı. Hem üniversite sayısındaki hem de var olan üniversitelerin kontenjanlarındaki artışa paralel olarak liseden mezun aday sayısı ile üniversitelerin kontenjanları arasında korelatif bir denge kurulmaya başladı. Örneğin 2021 yılında lise son sınıf düzeyinde sınava başvuran aday sayısı 936 bin 108 iken, üniversitelerin özel yetenek sınavıyla öğrenci alan kontenjanları hariç diğer programlarına ayrılmış toplam kontenjanı 1 milyon 10 bin 669 kadardı. Özetle o yıl liseden mezun olup sınav başvurusu yapan her adaydan daha fazla sayıda üniversite kontenjanı açılmıştı. 

YKS'NİN ASLİ VAZİFESİNİN SIRALAMA OLDUĞU BİR GERÇEK

YKS gibi bir sınavın en karakteristik özelliği adayları en başarılıdan en başarısıza doğru sıralamak. Geçmişte hem eleme hem de sıralama yapıyorken, artan kontenjanlarla birlikte eleme vasfı son yıllarda S.O.S vermeye başladı. Gittikçe artan kontenjan boşlukları bu kadar talep yoğunluğunun olmasına rağmen arzın yeterince verimli kullanılamaması gerçeği ile bizi yüzleştirdi. Hem ülke kaynaklarının daha verimli kullanılması, hem akademiye harcanan emek ve sermayenin karşılığının olması hem de yükseköğretim talep eden genç nüfusun üniversite kapısına yığılmasının önlenmesi gerekiyordu. Hiçbirinde yeterince başarılı olamadık.

SINAVA BAŞVURUNUN ARTMASINDA İDEAL BÖLÜME YERLEŞMEK İÇİN MEZUNA KALMA OLGUSU ÖN PLANA ÇIKTI

Sınava 2,6 milyon başvurunun olması ise öncelikle başvuruya bir yaş, süre ve sayı kısıtlamasının konmamasından kaynaklanıyordu. Ayrıca başvuru sayısının artmasındaki bir diğer sebep ise yerleşebilecek başarıyı yakalamasına rağmen adayların artık daha seçici davranmaları ve kendileri için ideal olan, beklentilerine ve kişilik özelliklerine uyan programlara girinceye kadar bu amansız yarışı sürdürmeleriydi. Yıllarca sınav deneyimini yaşayan öğrencilere şahit olduk. Sınav bir araç olmaktan çıkıp adeta bir amaç haline geldi.

PISA SINAVLARI YKS’NİN GENETİĞİNİ DEĞİŞTİRDİ

Üniversite sınavları hep test tekniğine göre ve standart lise müfredatına göre yapılmasına rağmen testin sunum ve yapısında da zamanla bazı değişikliklere gidildi. Özellikle OECD üyesi ülkelerde yapılan PISA sınavları, üniversite sınavlarının test yapısındaki bu değişikliğin fitilini ateşledi. Son 4 yıldır özellikle bazı branşlarda sınav sorularındaki bu değişim göze çarpıyor. Bu sorular adayların testlere daha analitik, daha sentetik bakabilmelerini, çok boyutlu düşünebilmelerini, çoklu işlem becerilerini geliştirmelerini, disiplinler arası bilgi birikimini, görsel materyalleri doğru okuma ve kullanabilme becerilerini sorgular nitelikte. "Yeni nesil sorular" olarak adlandırılan bu sorularla adaylar ne yazık ki okulda değil, daha çok merkezi sınavlarda tanışmış oldular. Temel vasfı sıralama olan bir sınavın eğitim sistemini sorgulayan bir niteliğe bürünmesi tartışmaya açıktır. Okulda alışık olmadıkları bir test modeli ile bu tür merkezi sınavlarda sorgulanıyor olmak aday öğrencilere yapılan haksızlıklardan biri olarak nitelenebilir.

SİSTEM, TÜM SORUNLARI ÖĞRENCİ ÜZERİNDEN OKUDU

Sistem, yıllarca liselerde her şey yolunda ilerliyormuş gibi tüm cezayı aday öğrenciye kesmeye ve bir başarısızlık yaşanıyorsa bunun müsebbibi sınava doğru düzgün hazırlanmayan öğrencidir şeklinde görmeye devam etti. 50 yıldır yapılan merkezi sınavların sonuçları üzerinden hiç bir okul performans değerlendirmesine tabi tutulmadı. Başarısızlığın faturası hep öğrenciye kesildi. Örneğin 80 diploma notu ortalamasıyla liseden mezun edilen ama barajı geçemeyen çok sayıda öğrenci oldu yıllar içinde. Bu da ya okullardaki ölçme değerlendirmeyi ya da merkezi sınavları sağlıksız ve uygun olmayan koşullarda yapma olasılığımızla yüzleştirdi bizi. Her dönem takdir ve teşekkür belgeleri ile arşivini süsleyen bazı öğrenciler merkezi sınavlarda ne yazık ki takdir edilecek sonuçlar almayı aynı oranda başaramadılar. Ülkenin diploma notları ortalaması 76 çıkıyorken, sınav ortalaması ne yazık ki 100 üzerinden 22 - 23 değerlerine ancak erişebildi.

KONTENJAN DOLULUK SORUNU DEVLET ÜNİVERSİTELERİNDE DAHA ÇOK YAŞANDI

Kontenjan doluluk sorunlarının hem vakıf üniversiteleri hem de devlet üniversiteleri daha derinden yaşamaya başladı. Arka arkaya uygulanan sınavların dengeli ve sistemin stabil olduğu yıllarda bu boşluklar daha az yaşanırken sınav zorluk kolaylık dengesindeki dalgalanmanın yüksek olduğu veya sistemin değiştiği yıllarda daha çok kontenjan boşluklarının oluşmasına şahit olduk. Yapılan değişim elbette vakıf üniversitelerinin doluluk oranlarına olumlu yansıyabilir ancak boşlukların ağırlık olarak devlet üniversitelerinde yaşandığı gerçeğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Son 10 yıldaki durumu aşağıdaki çizelge ile özetledik. 


Şimdi yapılan değişikliğin neyi getirip neyi götüreceğini yorumlamaya çalışalım.

Puan barajlarının kaldırılmasının sonuçları ne olur?

* TYT’de Türkçe veya matematikten yarım net yapan aday 2 yıllık okullarla ilgili tercih bildiriminde bulunma hakkı kazanır.

* AYT testlerinde puanın hesaplanmasına kaynaklık eden 2 testin en az birinden yarım net çıkaran aday o puan türündeki sıralama barajı olmayan 4 yıllık programları tercih hakkı kazanır.

* Genel olarak önceki yıllarda kontenjanını dolduran ve taban puanı oluşan programlarda bir değişiklik yaşanmaz. Tercih hakkı elde edecek yeni kitle bu bölümlere yerleşmekte yine zorlanır. Geçmişte barajlar için gereken performanstan daha iyi veya o performansa eşit bir sınav başarısı yakalaması gerekir.

* Tercih bildiriminde bulunacak aday sayısı artar ama artan sayı başarı düzeyi daha düşük olan adaylardan oluşur. Kaldırılan barajlara takılma sorunu yaşamayan adayların tercihlerini etkileyen bir durum genel olarak yaşanmaz.

* Bu değişiklik geçmiş yıllarda sınava girip barajları geçemeyen adayları yeniden sınava başvuruya teşvik edebilir, bu da 2022 yılındaki başvuruyu hissedilir ölçüde artırabilir.

* Üniversitelerin kontenjan doluluk sorunu yaşayan programlarına daha çok öğrenci yerleşmesinin önünü açar ve böylece boş kontenjan sayısı daha azalır. Devlet ve vakıf üniversiteleri doluluk oranı daha yüksek bir ortalama ile eğitime başlarlar.

* Kontenjan doluluk sorunu yaşayan programlara nispeten sınav performansı daha düşük adaylar yerleşir.

* Bu sistemle yerleşen düşük başarı düzeyindeki adayların akademideki devamlılığı düşebilir ve başarısızlık nedeniyle kayıt sildirmeler artabilir.

* Kontenjan doluluk sorunu yaşayan programlara yerleşen aday sayısı artacağı için aynı oranda olmasa bile aynı programlardan mezun sayısında da bir artış yaşanır, bu durum iş ve istihdam rekabetini artırırken çıktılar koordine edilemediği ve denetlenemediği takdirde mezun niteliği de kısmen düşebilir. Üniversiteli işsizlik oranları artabilir.

* Her yıl sınava başvuruda artarak devam eden mezun aday sayısının yıldan yıla azalma eğilimine girmesi beklenir.

* Üniversitelerin, kontenjan doluluk sorunu yaşayan programlarında eğitim öğretime temel bilgilerden kısmen yoksun adayların da katılması ile sınıfın öğrenci profili farkı açılabilir.

* Baraj sorunu yaşadığı için sınav sürecini uzun yıllara yayan adaylar yeniden sınava hazırlık için harcaması gereken zaman ve paradan tek seferde kurtulabilir, bu döngüyü erken noktalayabilir.

* Akademide yıllardır yeterince öğrenci alamayan programlarda bir canlılık ve bir hareketlilik yaşanabilir.

* Yerleşen sayısı daha çok olacağı için yurt ve barınma sorunları kısmen de olsa artabilir.

* Kontenjan doluluk sorununu en çok yaşayan taşradaki devlet üniversitelerinin bulunduğu kentlerde öğrenci kaynaklı ekonomik hareketlilik yaşanabilir.

* Yine kontenjan doluluk sorunu yaşayan vakıf üniversitelerinin ücretli ve kısmi burslu programları daha fazla dolacağı için finansal döngüsünü sağlayacak gelirleri artabilir.

* Her yerleştirme sonrasında görmeye alıştığımız boş kontenjan sayıları minimize bir düzeye inebilir.

* Lisans programlarına yerleşme oranları, önlisans programlarına yerleşme oranlarından daha fazla olabilir.

* Barajlar kaldırılmasına ve kontenjan doluluklarında artış yaşanacak olmasına rağmen sayısı az da olsa yine kontenjanı dolmayan programlar olabilir.

* Adayların ikamet ettikleri lokasyonlar dışındaki illerden tercih yapma eğilimi artabilir.

* Üniversitede okurken sınava başvuran aday sayısında artış yaşanabilir.

* Öğrenci profili zayıf liselerde akademiye yönelim artabilir. Örneğin meslek liselerinde alan dışından tercih sayısı artabilir.

Bunlar baraj değişikliğinin ilk etapta sıralayacağımız sonuçları olabilir. Bunlara ilave olarak daha onlarca etki yazılabilir.

Şimdi sınav süresinin 30 dakika artmasının ne getirip ne götüreceğini maddeler halinde özetlemeye çalışalım.

* Sınavın zorluk ve kolaylık derecesine bağlı olarak adaylar sınavda daha çok soruyu cevaplandırabilirler.

* Adayların sınavda görmedikleri soru sayısı azalır.

* Sınav süresi konusunda an itibariyle sorun yaşamayan adayların performansına şu an bu sorunu az da olsa yaşayan bazı adaylar erişebilir.

* Dağılım yığılması 100 puandan 500 puana doğru bir miktar hareketlenir. Örneğin önceki sistemde 180-200 puan aralığında bir yığılma oluşmuşsa yeni durumda yığılma 190-210 aralığına doğru yönelebilir.  

* Sürenin uzaması testlerin Türkiye ortalamalarını artırabilir ve standart sapmayı genişletebilir.

* Test ortalamalarının artması halinde bir sorunun puana katkısında (kısa yolla hesaplama katsayısında) kısmi azalmalar yaşanabilir.

* Adaylar zaman alıcı sorulara daha çok zaman ayırabilirler, sınavı yetiştirememe sorunu daha az yaşanır.

* Puanı hesaplanan aday sayısı artar. Bu da daha çok adayın tercih bildiriminde bulunma hakkını elde etmesi anlamına gelir.

* TYT performansı %40 oranında AYT puanlarını da etkileyeceği için artacak olası başarı AYT ile hesaplanacak puanlara da olumlu yansıyabilir.

Bunlar da sınav süresinin 30 dakika uzatılması ile birlikte ilk etapta akla gelen değişiklikler. Yine bunlara da başka maddeler eklenebilir.

TYT SONUÇLARININ 2 YIL KULLANILMASI SENEYE KALDIRILACAK

Her ne kadar bu yıl için planlanmasa da önümüzdeki yıldan itibaren TYT’de 200 puanı geçenlerin o puanı ikinci yıl kullanmasına ilişkin kararın da kaldırılacak olması bir adaletsizliğin önlenmesi açısından doğru bir karar olacak. Bu kural TYT’ye başvuru sayılarını minimize etsin diye alınmıştı ama şimdiye kadar hissedilir bir etki yaratmadı. Ayrıca 12. Sınıf düzeyindeki adaylar için de önemli bir haksızlık yaratıyordu. Sınava katılan kitle ve uygulanan sınavın farklı olması iki farklı değişkenin bir potada eritilmesini anlamsızlaştırıyordu. 1 puanın bile binlerce öğrenciyi etkilediği bir sistemde bu yanlıştan dönülmesini olumlu karşılıyorum.

Sonuç olarak, 

Sistemin daha kalıcı ve daha köklü revizyonlara ihtiyacı olduğu bir gerçek. Buna rağmen yapılan değişiklikler sınava katılan öğrencinin sorun yaşadığı bazı engelleri kaldırmaya yönelik olduğundan bu değişimin bazı alanlarda olumlu, bazı alanlarda da olumsuz etkileri olacak. Bir dinamizm ve bir hareketlilik sağlayacak. Ancak zaten yakındığımız nitelik sorunundaki yarayı da bir miktar daha büyütecek. 

Bekleyip göreceğiz.


Barajların kaldırılmasını lisans ve önlisans programlarına ve üniversite türlerine göre bölüm bölüm inceledik ve bunun etkisinin ne olacağına dair tahminlerimizi yazdık. Aşağıdaki dosya önce lisans alfabetik sonra da önlisans alfabetik olarak her bir programa 1 sayfa ayrılarak hazırlanmıştır. Yükseköğretim kurumlarındaki tüm programlara eksiksiz yer verilmiş ve son 4 yıl üzerinden doluluk incelenmiştir. 725 sayfalık bir dosyadır...

Dosyayı indirmek için lütfen hemen tıklayınız...




Yorumlar

  1. gerçekten güzel bir yazı kaleminize sağlık (böyle mi söyleniyor bir fikrim yok :d)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Mesajınız site moderasyonu tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üniversite Taban Puanları Belli Oldu, Taban Sıraları da Yaklaşık Hesapladık...

Üniversite tercihleri başladı, tüm adaylara bol şanslar...

An itibariyle YKS tercih dönemine yine merhaba dedik...